Cumartesi, Kasım 06, 2010

Pardon?!

Gerçek olanla yüzleşirken, seslendiğin duygular tılsımlı bi' şekilde köşe kapmaca oynuyor. Zorlama be klavye yaz işte demek neye yaramıyorsa geçmiş çağrışımları çağrılamak da birşeye yaramıyor. Yine aynı dalavere, aynı senfoni kışkırtır gibi derinden ama uzun fay hattı çabasıyla -bana kıkırdayarak- sinir ile sınır noktalarımı zorlayarak ilerliyor. Ve ben ilk kez bir şarkı odaklı olmadığımı ona ne kadar söylesem de aynı fay hattı yüksek yıkımlarla kişiliğimi zorluyor.

Depresif halleri kendine yakıştırmaz insan denen, kabul etmek istemez aslını. Aksine yoğun depresyon halinde olduğumu şiddetle kabul etmeme ve ettirme çabama rağmen çevre sakinleri inatla "ben de hıhım.." şeklinde dönüşler almam da yoruyor. Çare aramıyor olmanın verdiği bir tanımsızlık da var. Hani biri çıksa gelse; "Ben o dertlerin çözümüyüm" dese kehkeh gülecek bir halim var. Sorum bile var bu şahsa "Dert nerde?" şeklinde giydirme bile yaparım amiyane.

Gelgelelim satılık dairelerin kredisel hali, 5- 6 kasım muhabbetlerine bile geriliyorum. Bişey istiyor olup, hedef kestirmeleri yapmaya özenir durumlarındayım. Çare Sarıgül?

Bu kez kıskaçlar dar, alan; paslaşmaya bile müsade etmeyecek kadar terbiyesiz. Senin o maske dediğin ruhsal oyunlarım var ya, onlar teker teker suda yüzebilir hale geldiler. Katıksız alkolün bünyeye verdiği hasar gibiyim, namusait bi' yerde inecek var! Durur musun? Hayatımın sakin gorunumlu manyak şoförü?

Tamam lan! İyiyim ben. Evet evet. Müzik, kitap, filmim ben. Sabahım bazen, karanlıktaki enginliği bozan o kadınım ben.

Pazartesi, Ekim 18, 2010

Mim Şettirtmesi.

Çalınası şarkı'mdır. Sokaklarda daima bekleyeceğim sürekli çalacağı günü.
Koop- İsland Blues



Gidilesi araç 1941 model 3103..

Pazar, Ekim 17, 2010

Anka.


Gerçeğin yansıması üzerine, önlemek maksatlı tuttugum ayna bile kendine ket vurdurup, çıktı karşıma. Güzel geçirilmiş bir kaç günün üzerinde Sarıgerme' den dönerken bişeylerin ters gideceği konusunda endişelerim vardı olmasına. Hiyerarşisine alışamadığım, bürokrasisinin altında sinsinin yattığı gerçeğiniyse kimseye anlatamadığım görevimi icra etmek üzere bulunduğum yer bile ait olma hissinden çok uzaklaştırmıştı beni. Başlarken güzeldi herşey de biterken seyretmesi çapraz bağların kovalent unsurunu semirmiş görünüyor.


Sahil kasabası hevesim, Ortaca' daki nar ağaçlarını görünce pekişirken sabah denizin ılık suyuyla, -malum Ekim ayında- uyanmaya hasret, bina arası senfonilerimiz bizim. Hevesle kalem- kelam edesigelenlere ithafen, peşpeşe olan özel gün kırıntılarından sonra, ışığın mum olduğu zamanda yazmaya çalışıyorum.


Bugün ilk ve son kez hissettiğim aidiyet hissinin sadece ilk de kaldığı ve sonlandığı hususunda muktedir oldum. Gençlerin birbirini tanıması durumunun 50' lerdeki sistemde işlemesini isterdim, bana bıraksalardı zaman seçme eylemini.


Uzun bi yol gibi göründü bu kez, yürümeye başladığım yol, O' nun sesinin tedirginliğinden anladığımın, hissiyat saatimle uyuşması da cabası oldu. Belki en eskisi en eskinin en yenisini bile biliyor durumdadır. İşlerim, düşüncelerim ve algılamaya çalıştıklarım karmaşıkken sadece 2 şarkı dinleyip, beyin loblarımı gevşetiyorum.


Sol göğsümde oluşan çaprazlama sancı; "mide boşlugunu ve gögüs kafesini kitleyelim bu gece, sen bize lazım degilsin!" naraları atarken, bu kadar da argo olmayın be! demek istiyorum. (iç ses)


Kıvrılıyorum şimdi. Sıcak sandığım mutfak köşesindeki çilekli sütlere, buzdolabından çıkarttıgımız mutluluklarla, bir kanepeye sıgabilmenin onurunu anımsıyorum. Bu gece çok şeyi anımsıyorum. Bu gece birçok şeyi anımsıyorum. Bu gece O' nunla olan zamanlarımı, şimdi "O" olması zamanlarımı kanıksıyorum.
Şarkılarla kendini anlatabilmek konusundaki atıflara sarılıyorum.

Bu gece yine Minik; koynumun veziri, mor sekans; ağzımın mühürü, yağmur gürültüsü de bastırdıgım sesim olsun. Sen olsun rüyam. Ben olsun hayatım. .

Mutluyum demesine de mutlu et beni, huzur.

Fazla mutluluk nazar etmez. Benim de olsun.

Cuma, Eylül 24, 2010

22.8.1 Anısına.

bi anda kendini balkonda bulan ben
gidişinin hesaplamasıyla karşıma çıkan rakamlar ve sen.
2281 gün..

Pazar, Eylül 12, 2010

Bir düğün ertesi balkon sefası, üzerine teras sefası.
olağanlar bazen mecazen lutfedilir ya,
aynen benim onu suyuna kavuşturma çabam gibi.

Şarkıların şahsına münhasır kelime kimlikleri,
Bendeki O ifadesiyle öyle özdeşleşti ki bu gece,
Balkonda O' nunla kaldım bi ara.

Sıfat bulamıyorum hadi, özneler hangi kutuda acaba,
Acun' da yarışır hissiyatından bıksam da,
istemsiz ona sığınma çabasında olduğum kendi gerçek ritüelim.
Ben senin damarlarında gizliyim,
Ey beni anlamayan, beni belki de hiçbir zaman anlamayacak olan.
Herneyse lerimde gizliyor biriktiriyorum seni.
Bi gün çılgın alışveriş pazarında harcamak dileğiyle.
Su' sayınca sen su' suyorum ben.

Perşembe, Ağustos 12, 2010

Senleyken bu hayat.

Göğüs kafesimde oturan sen,
Ağırlığını al artık üzerimden.
Yoruyorsun beni sen,
Kelimelerimi 3 kişiyle 2 kişi arasında bencilleştiriyorsun sen.

İçimden ettiğim hakaretlerle,
Sayın Sen,
Uzak durman için, durdurdum seni.
Uzak olman için, istedigim gidişin,
Peşimdeki senden çekti beni.

Bugün acıdı biraz tufçe.
Bugün yordu son kez sürdüğüm kokun beni.
Senin olmamak için verdiğim günlüksel savaşlarım, bugün arkama bakmadan ilerlememi söyledi, zamanın içindeki hayırla. Yok olmadın henüz, durdurdum ama kendimi.

Kendimi Lizozom gibi hissetmem de bundandır. Sendendir. Tek kelimelik, iki hecelik adındır, iki anlamı barındıran bünyemde. Uyumuştuk ya, uyumamış, uyanık kalmışım. Şimdiyse aslında uyuduğumu anlamışım. Susmuşum. Herneyse.
Sindireceğim yine varlığın giderken, artan varlıklarımla.
Sindireceğim yine. Zarar verirsei delinirse zarım. Yırtacağım, yutacağım.

Belki bi gün kendimi de.

Pazar, Ağustos 01, 2010

Back to the Love.

Her nokta seçim zorunluluğu yaşatıyor insana, seçme şansı vermeden; ukalaca. Doğaçlama sürecinde yakınmalar başlar. Gerçek dansçı, aynada kendi gözlerinin içine değil de; hatalarını görmek için hareketlerine bakar. Sonelerin ayakta alkışlanması için, "orda" olmaktır önemli olan. Birilerine tepki olsun diye gösteri yapar ya insanlar, geçmişte birikenleri karmaşıklaştırıp fikir önerisindedirler aslında. Bir nevi felsefi bişey olmadan kendilerini sadece göstermek amaçlı.

Gelgelelim bi' balkon konuşması. Bir karı-koca analizi. Mutsuz beraberliklerin sonucu iki kadın buluşması. Yürek acıtır böyle durumlar. Sakin sakin huzursuzluklarını birbirlerine aktarıyorlar. Ve fak' at neden evli olduklarının farkında değiller.

Bense uzun zaman sonra aşık olmak nedir unutmuşken, kendimi biriyle birlikte o mutlu mesut haller halinde görmeyi arzu ediyorum. Bunu bi de uzun zamandır yapıyorum kendime.

Kim ne olduğundan uzak, birine ait olma hissiyatına yakın olmak..

Biri bana söylesin. Bişeyler desin. Bira içmeli. Biraz daha içmeli.

Kelimeler dengesizleşiyor.
Ter denemesini hissederken,
Derininde büyümemeyi yaşıyorum.
O huzursuz, ben tatsız.

Kelimeler yine dengesizleşiyor,
Aktaramıyor, huzursuzlaşıyorum.
Yaşamak istediğim pembe balık Pakize kadar hırçın,
Pijamalı Osman kadar sadık.

Kelimeler dengesizleşiyor,
Karıştırdığım sedalar nakış olarak işleniyor beyne,
Yormasa da temettü ediyor.
Birlik içinde dirliğin saygısızlığını anımsıyor.
Elektrik anını hatırlamak istiyorum.

Ve kelimeler bir kez daha dengesizleşiyor.
Onunla olmak istediğim yerde bile,
O olamasam da, onun da olamıyorum.
Bir bardak dahalarım bile küçümsenmiş.
Hadi gülümse artık, mutlu ol sen o kuyruklu kadar.
Derin ol sen, o hırslı kadar.
Hakim ol ben, bi' zaman Ben olabildiğim kadar..

Aşık olmak istiyorum.

Perşembe, Temmuz 22, 2010

Dna Ürkmesi

Teker teker tanımlayamıyorum ailem insanlarını. Hepsi aslında o kadar ayrı telden çalıyorlar ki. Kimi çok sinirli, kimi çok duyarlı, kimi hiç sınır tanımazken, kimi adım atarken acaba göktaşı çarpma olasılığı nedir konusunda teoremler üretmekte.

..
Genel geçerlilik sonucundan kaynaklandığına inandığım kesin bi' problemim var. An itibariyle bunu iyice hissediyorum.

Ailemin ortak noktası; dinlememek.

Benim kendimi haklı çıkartma çabam da burdan geliyor sanırım. Sürekli kendimi anlatmaya çalıştıgım bi' topluluk içindeyim, yaklaşık 6 yıldır. Korkuyorum da aslında tavırsal olarak herkesten bişeyler ögrenme çabası içindeyim genel olarak, bunun dışında insanları dinlemeyi de severim. Ancak evin kahverengi kapısından girerken zırhımı hiç tutkallamadığım kadar üzerime alıyorum.

..
Hayatın zaman değerini hesaplarken, rüyada uçmanın güzelliğinin farkına varıyorum. kolları açarak süzülmek. Güçlü gibi.
Ve sonra konuşurken daha az anlaşıldığımı farkediyorum, aslında hayvanlar daha iyi anlaşıyor. Yine -muş gibi yaptım, yine sus-muşum gibi yaptım, yine sen-mişim gibi yaptım.

Çarşamba, Temmuz 07, 2010

Koşmadan Yor.

kalkıp yürümek istesem
dokunmak istesem
kaçsam da kurtulsam mı ya da?
kısmi felcin bütünlüğü varken bünyemde
ne güç var ne gerek sayende..

söylerken durulup, koynun derindir diye
sana yaslanmaya çalışıp,
bi' altı yıllık açıkla boğuşurken
nefesini haketmedim mi ki?

yaşayamadığımız zamanlara hapsolurken,
koşup yine sende bulduğum sakinliğim
yordu degil mi seni de..

gelme bana mevlana usulü.
ne senliğin ne benliğin gelir bana.
sadece senken kromozomlarım değişir
içinde yaşadığın ruh halleri
yorar beni sevgili.

sevgili midir, derinlik midir?
biz kalmayı kaybetmektir.
yok olmadan yanaş ki
görebileyim o masalsı pembelerini.
bi akşamın hevesiyle yakışır ruhlarımız,
belki bi sahil kıyısı
belki bi yatak odası.

keyif vermiyor senlilik
kanadın acısıyla, kokunun karmaşıklığı
beynimin ücra köşelerini yorarken
dokun bin ah işit modeli.

o kelam, bu selam demeden koşuyorum varlıgına. nerde senin geri dönüş mekanizman. hissetmeyeli çok olmadı ama yaşamayalı seni; çok oldu be adam-kadın. rüzgarın hevesini bile sindirmişsin bünyende, göremiyorum o bulut arası senkronizasyonda. dokunma mutluluklarıma,
keza tıkıyorsun açıklarımı; kapatmak yerine.

Cumartesi, Haziran 05, 2010

Uzaktan Doğana

Sakinliğine sarılır insan sevgilinin,
Huzuruna güvenir de basar ya bağrına,
Bir kıvılcımla yanar bedenler,
Sevmeyi seversin zamanla.

Güzel sevdi diye sevmiştim.
Saygıyla bakardı parmaklarımın arasındaki çizgilere bile.
Şimdi buzda ayak uçlarım.
Soğudu o yanan bedenlerden biri.

Kelime sürüleri elimde,
Dilime yönelmekten uzak.
Ben yakın sen uzak,
Sen yakın ben uzak.

Zamanın birikimi olsa da içimde
İçimde biriktirmeyi sevdim,
Dışa savurdukça içlendim,
İçlendikçe konuştum,
Konuştukça yoruldum,
Yoruldukça Sustum.

Şimdi o susmayan kelimelerimi tutuyorum iki kişi adına belki bir gün işe yarar da söyleyebilirim diye..

Salı, Mayıs 18, 2010

Bana da oldu birşeyler!

Samimi bir yoldaydım aslında, ideallerine koşar adımla ilerleyip, herkes gibi yapacaktım. Rotamı hiç olmadığının da tersine, belki ötesine ama kanaat ettiğime çevirdim. Yetecekti düşlediklerime; armağanlarıma..
Zamanın yongalarıydı birikimlerim; Adam Smith' ti bazen, Marks oldu zaman zaman, Asaf Savaş' la çelişti, Cumhuriyet okudu.
Terminolojim bildiklerimdi ve zamanında bilmek istemeyip de öğrendikçe sevdiklerim oldular.
Sonra bitti; dönümün başladığı yerlerde. Bambaşka hevesler ödüllendirdi ruhumu (Bu tasvir için erken belki, his işte). Kesmeden kopyaladım ki avuç içlerime baktığımda o izleri hissedebileyim. Tasvirle anlatmayı sevdim. Ağlarken bildim şimdinin kıymetini. Gülerken öptüm o film karelerini.
Herkes oldu içim de, bi' ben olamadı. Olabilmeyi umud ediyorken, kaldı kendinde çözmeyerek.
Yeni heveslerimi ceplerime doldurmak istemedim, yiyorum her seferinde. Onları dolabıma sakladım, istedikçe işleyeceğim zihn-i dünyama!
Senin, benim veya birilerinin bilip bilmediğini kestiremiyorum ancak kelamların içinde birşey var ki bu gecedir meraklanma duygusuna atfolunmanın.
Arka bahçede gizli bi' bahçe var; zamanla ben de bakıyorum oraya, belki gülümsemek istersin?

Seni de beklerim.

Pazartesi, Nisan 05, 2010

Kendimden İleriye.

Ne de güzelmiş İzmir' in kavakları..
Sunset' de birası, Kordon da cabası.
Çok sevilenle yapılası seyahatlermiş kendini kıldıran.
Neptün' le aramda ne kadar var ki?
Mutluyum Hatay kadar.
Crown kadar şık ve güzelim.

İçimdeki Muğla aşkıyla çıkarken yola, solugumda dünyayı gezdim aslında. Ben uzun yolculuklarda ışıklarda bırakıyorum dertlerimi, her kırmızı ışıkta bir keder serpiyorum. Sessizleşiyorum, sanırım dedikleri büyümek kelimesinin tadına varıyorum.

Bin pişman olduklarım da olsa,
Şarap içerken Ugur' la film aşkıyla, Günseli eklendi sefamıza.
Coştuk eglendik buharlandık belki sonrasında..

Kimler geldi geçti de kıyamadım kimlerime, benliğimdekilerime.
Hayat' ı yeniden tattım,
Yeniden yaşadım belki 1, 2 günde.
Kimse de değil kendimde aradım gerçeklerimi de.

Güzeldi, benim olmayanı benim saymak bile.
Benim olmamışı benim saymak bile.
Benimle olmasını istemediğimi benim saymak bile.

Pazar, Ocak 24, 2010

Gün Geçermiş.

Herkes ne kadar ısrarcı ve inatçıymış meğer,
Kendi istediklerini dikte ederken vazgeçmezlermiş.
Ve iplerim..
Neden bu kadar gergin?..
Sürekli bi yerlere bağlanmışlık hissi sömürüsünden kurtulmalı.
Bi kaç adım daha ilerliyorum
Yalan..

Ve bir gün daha..
Buğulu camın esrarına sığınarak
Perdeyi sonuna kadar aralayarak gülümseyen yüzleri görmek adına bakıyorum bu kez
Düşünce güçlerinin her bir kar tanesine dönüştüğü anlarda
Baş ağrısı yaratıyor bu kadar fazla deney
İn your room ve going to a town la kişiselleşiyor kültürüm.
Yongalarım ceplerimde umutlarımı da beyazlıkta izliyorum
Sevgi sevmeyi, aşk geciktirmeyi, umut da ötelemeyi öğretti.
Örttüğüm sayfalarımı aralıyorum bir bir..
Gecenin ben de yarattığı düşüncesizlikle
Kırdım belki birilerinin kalbini
Acımasınlar daha diye, birilerinin kalpleri, pansuman etmeyi denedikçe
Daha da mı yoruyorumdur bünyelerini.
Bir başka baharda saklanmış öznelerimiz var bizim
Kar yağarken pencere önünde sevişmelerimiz var
Gitme derken ki samimiyet var ruhumda
Bu kez gerçekten seslenmiyorum, arıyorum.
En güçten halimde söndürdüğüm meşalenin közünde..
Yorganın altında hastayken, soğuk havaya aldırmadan çıplak ayakla koşuyorum sevmeyi beceremediklerime.
Ne yazık ki onlar bundan habersiz.
Bense, gizemindeyim olayımın.

Ve bir gün daha geçiyor..
Kararan havada hala beyazlık görünmeye çalışıyor
İstediklerime benzetiyorum bu beyazlığı
Ne kadar karartılsa da bi ukde halinde kalarak da olsa kendini göstermeyi hedefliyor; isteklerim...