Pazartesi, Temmuz 07, 2008

RUH'a



Ruhum tacize uğradı ücra bir köşede, klas sisteme ayak uydurmak isterkenelimizdekinden de olduk.
Düşüncesizce yazılar yazılmış tümcesiz kalınmış.
Yapraklar geçti, çicekler açtı. Gözlerin aradıgı her yıl tekrarlanan katırtırnaksız ritmler.
anlam katılası yerler var açıklarımda.. Arayan mı bulan mı kaybolan mı dersin?
Benlik hayatını yitirse de ufak bir işaret bekler olmuş hadsizce.. Taşını, kurumuş otunu temizledigim, dikenlerini bile çıkarmadım
izlerin canımı yaksın diye.
Kıvrım kıvrım solucanlar vardı bedenin saydıgım yerde, oysa bir yıl önce gelincik tarlası bahşetmemiş miydi bana?
Bu hükümsüz dizgin dinlemez gücün, ey Tanrı sayılan!
Ruhumu sürükler oldu kıvrak tenlere..
Mutlu olmanın ötesinde tahtayla ayırdıgım taşlar var zihnimde, bir de kıpkırmızı bir gelincik! o kadar solmuşun arasından hala canlı oldugunu gösteren
ruh içinde kırmızı bir ruh!
severdi ya kırmızıyı, gelinciği yine geldim ulaştım sana müdanaa etmeden..
özür ve saygılarımla ruhum..

dey(ğ)iş'im

Can'a duyulan hasret büyüdükçe cana yakın olmaya layık gördüm kendimi. Bütün zamanların ona ait olması hoş değildi, hoş belki böylesi gerekliydi. Toprağı özleMekti güneş isterken ruhumu. Kollarında uyumak istedim bugün.. sana ağlamak..

bir ses duymak -bana seslen istedim- dokun, inan, güven, sığın, acizliğim geldi aklıma..
Ağladım..
Sustum..

Bana birşeyler söyle inanmak istiyorum anlaşılır olduğuma.

kıymetli zamanlar


Pembeydi zaman, lütufsuz gülmeler belirdi sonradan. Düşüncesizce söylenmiş sözler, yargılanmış hayatlara örnek oldu. Bitmeliydi bazen, bazense ertelemekti hasolan. Bir işçinin lavaboda bıraktığı izmarit çöpüydü hayat. Silsilesiz toplumlara nakledildi örneklemler. kimseler mutlu olmadı bu yüklemlerden. Kapatmalı tüm konuları, o söylemese de derinden acıtmaya başladı yaram. Sessiz olmak zorundaydım, paylaştıkça azalan tadım kaçtı.

Yüküm yine hafif, ruhum agır..
Yine taşımıyor beden beni.
Zaman yine koyulaştı!

01/07/2008-00:49

Keşf-i Ziyaret


kişisellikten uzaklaşmıştık. gidilesi yerleri belirleme çabasında bulunmadan bi' heves akyaka'ydı yolumuz. içimize yerleştirdigimiz ufak umutlar vesile oldular keşif duygularımıza. hava kasvetli ve hiç olmadıgı kadar havasında değildi. umutla çıktık ya yola elimizi kaldırdıgımızda bize önerilenlerin hepsini yapacağımız belirlenmişti zaten, bizden habersizce. bir yol çizdik adeta bize yakın olanlardan uzaklara doğru, tecrübesiz, belli belirsiz, az kuruşlu bir yol.. savunulası yanı kıvrak hareketlerle kendimizi bulma çabamızdı. karışıktık hepimiz farklı bedenlerde, farklı ruhlarda. unutulmaya yüz tutmuşlarımızı gönderecektik elimizde kalan son parçalarıyla.

Muğla-bulut-güneş-rüzgar-yol-yol-yol-yol-yol-tecrübe-Datça-Can Yücel-deniz-2/3 lük oda-yol-Hayıtbükü-deniz-yürüyüş-Ovabükü-yol-deniz-Palamutbükü-
gençlik-
Knidos-apağçi-
Serbay-kurtuluş-yol-Datça-deniz-Muğla-tecrübe.

Can'a Şarab döktük emri üzerine..

katırtırnakları şevk verdi adımlarıma, kokladıkça anımsadım kokunu.

güvenmesek de sığındık domuz vuran tüfekli abiye, arıcı aileleriyle güldük, teyzemden kısa bir film aldık. dağda kekik topladık. Türkiye'nin en güneyi ile en batısının birleştiği yerde buluştuk hatırlamak istediklerimizle. kaybolduk da kaybetmedik umudumuzu. ay tırnaktı hep en sevilenden. eve dönüşte özendik, utandık, sıkıldık, kızdık. kıramer geliştiren amca çocukları gördük. insan -hayvanlar gördük, tepkisiz.

sadekız, wereyda, hayat...