Pazartesi, Kasım 24, 2008

Samuray


Birşeyi olanı, onlandırmaya çalışanlar için söylemiş Murathan Mungan:

"çünkü sen bir samuraysın
çünkü o bir samuray
bir bulmaca gibi çıktın ortaya
parçalarını yanlış yerleştirmişler
ve sen bunun nedenini asla bilmedin
çünkü bir samuraysın çılgın savaşçı
değiştirmiyor seni takvimler
bir kılıca benziyor öne sürdüğün gövden
kaynağı belirsiz bir ışık aydınlatıyor
suyun verildiği yeri
ve bilmiyorsun kapıların ardında ne var
anlamak istemiyorsun seni bekleyeni
çünkü sen bir samuraysın
çünkü o bir samuray "

Salı, Kasım 18, 2008

BEN BUGÜN DOĞDUM İŞTE

Doğmak günü. Birey olmak. İnsan olmak. Karakter oluşturmak. Günlerden bir gündür yirmi olmak. Niceleri heyecanla beklemiştir, kimileri dönmek istemiştir; öyle bi' yaştayım. Değişen, çok da etkilendiğim bişey yok işin özü.
İlk hediyem sevdiğimden sevgi dolu bir profiterol, ikinci hediyem ise kuzumdan Çamlıca Gazozu. yediğim en güzel prof., içtiğim en tatlı gazozdu; şişesini ömür boyu saklayacağım mesela..

Ve herşeyin önemini yitirmesi, özlemek herkesi, herşeyi İstanbul'u. Aileyi, anneyi, kardeşi..
Naif insan olmaya çalışıyorum epey zorluk çekiyorum. Haydi hayırlısı.

EDİT 'i hakeden bir yazı oldu. Bu yazı saat 7 sularında yazılmıştı efendim. Ancak daha sonra Toiche kız odasına gider, içeride biricik sevgilisi bir sürü sürprizle onu beklemektedir; bir şişe şarap, iki kadeh ve özenle hazırlanmış, kalpten bir kutu. Ve maneviyatı..

Bir film Notting Hill, bir albüm ve tam da alınması niyetlenilmiş bir kitap.. Ve yine tabi ki vazgeçilmez şal arşivime bir kaç katkı daha..

Evdeki sessizlikten, sevgilideki hallerden sezinlenmeliydi ama iyi oynadılar:)
Velhasıl kelam filmi takıp, şaraplarımızdan birer yudum aldık ki Muğla' da nadir karşılaştığımız bir sarsıntı yaşadık. Evet deprem oldu.Elektrikler kesildi. Yalnızca birer yudum almıştık şaraplarımızdan, herkes gibi bizlerde sokağa döküldük ev ahalisi olaraktan. Derken Assos'a gidildi Aferim gitarı, flütü almış, mini müzik ziyafetinden sonra; hastalığım nedeniyle evimize döndük filmimizi izlerken, kocaman bol krokantlı, çikolatalı ve üzeri tam da istek üzerine muzlu bir pastayla odamıza daldılar..

Geç saatlerde üflediğim mum 20 yaşımda vatana millete nakledildi. Saklayınız efenim. E kolay değil benim 20 yaşım bir aksiyon olmalıydı. Mutluyum, her ne kadar bu duygusal cazipliklere sıcak bakmasamda; çok mutlu oldum.

Gerçekten...

Hayatımdaki anlamım Halil'e; Çamlıca için Soida'ya; saat 12 yi geçince bir çığlık odaya giren Berüş'üme; Pasta için Efe'ye sonsuz teşekkürler. Ve Hatunum, sana; sarsıntı da olsa duygularını belli ettiğin için teşekkürler..

Cuma, Kasım 07, 2008

Kendim'e

Ne kadar çılgınmışız meğerse. Meğer ne kadar karamsarmış ruhlarımız. Tıkanan, tükenen, tüketenler diyarını oluşturmuş, kendimizden bi' haber olmuşuz haberimiz ola ola. Akıl hocalıkları yapmışız aynı dertten muzdarip olduğumuz halde, çevre sakinlerine. Devrik cümleler velhasıllı kelamlarımızı artırmış, pek çok suçu farkında olarak, isteyerek işlemişiz; günahkar olmak adına.
En sevdiklerimizden vazgeçmişiz bazen muktedir olana odaklanmak için. Eseğin götüne sokmusuz en sevdiğimizi, pislik bulasacağını bile bile.

Ulan diyorum geçmiştekiler hani annelerimiz, babalarımız, dedelerimiz hatta; evet. Onlar yani, düşününce nasıl da dirlik düzen çerçevesinde, kendi umutları uğruna ne adımlar atmışlar büyük deli cesaretlerle. Savunduklarından vazgeçmemişler. Aza tamah etmişlerde, yiğitliğe bok sürdürmemişler. Kelimelerim küfr-ü hicaz olsa da hüzün çağrıştırsın, herhangi bir argoluk niyetinde değilim.

Yediremiyorum yalnızca. Onlar nasıl bu kadar elde tutulur zamanlar yaşamışlar bizlerse nasıl da boşa geçirmişiz hayatımızı; sözde hayatımızı. Bize ne verdilerse beklemişiz işte, çişimizi bile geç söylemişiz. Hayat hakkı isteyenler var, mutlu olmak isteyenler var, canı sıkılan harbe gitmek isteyen, 3. dünya savaşı çıkar mı dersiniz sorusuna yanıt arayan gencolar var. İğrenç bir şaklabanlık içindeyim. Artık babam aradığında bile utanıyorum değil ki hatun kalksa gelse "Kızım neler yapmış!" dese,
cevabım: "Sen burda kal, ben yerine yatarım." olurdu sanırım, utançtan. Çok da beter değilim sanki; al işte yine aynı terane.

susmalı. İnsanım cevap verdikçe çoğalıyor yük. Bu yüzden içmiyorum.

Pazartesi, Ekim 13, 2008

Şizofrenli'ğim

Uzun zamandır kendim üzerin(m)de yaptığım çalışmalar gösteriyor ki ben bir şizofrenim. Mecazı kalmış mıdır bu işin bilmem ama yapısal örneklemler gözümün önünde bazen bişeyler uydurup onlara inanmak bana tuhaf bi' şekilde zevk veriyor. Yabancılaşmak belki de; bir nebze olsun benlik saydığım aciz vücudumdan uzaklaşmak. Yazmaya başladığım anlarda da aynı duyguları yaşıyorum. Daha sonra yazdıklarımı okudugumda öykünmeler dışında aralarda pek de bağlantı yok. Aslında uyuşturucu madde, alkol vs. de kullanmıyorum ya da herhangi bir halüsünasyon görmemi sağlayacak bir ilaç. Edith Piaf dinlemeyi seviyorum, Fransızca bilmiyorum ama dinlemek ve bağıra bağıra söylemek beni mutlu ediyor -her ne kadar çevremde bulunan insanlar bizim pek de iyi bir düetkar olmadığımızı söyleselerde- seviyorum.

Ne diyordum: şizofrenlik. Evet, her konuşmada ön plana çıksa da, sevdiğim insan her seferinde bana bunu söylüyor olsa da, ben bu işlevi; yani kafamda yaşattıklarımı yaşamaya bayılsam da sanırım pek haz duymuyor, başkaları.
Aslında bunun yanısıra bir de psişik olma gibi bi' durum dahilindeyim: telefona bakıp
çaldırabiliyorum.
Aldatılma çanları çaldığında istemsizce bi' mesaj atarak bu durumdan kendimi kurtarabiliyorum.
Rüyamda gördüklerimin gerçekleşmesi cabası..

Ne pis bir insanmışım meğer...


Velhasıl kelam hayatımdan memnun değilim; böyle manyak olmayı seviyorum, insanlarla uğraşmayı da seviyorum..


Hayat'ıma oyunlar katmazsam yaşayamam ki ben; sıkılırım..

Cumartesi, Ekim 11, 2008

BaBaZuLa


BaBaZuLa' yı yaşamak...

Önce insani bir tanımlama çabasına girdik, anlamaya çalıştık. Cazibesi yüksek bir hatunun dansı, gözleri ve güzelliğiyle herkesi aşığız biz moduna sokmasıyla başladı aslında herşey. Birkaç şarkıdan sonra açıldı damarlar ve neredeyse tüm bar BABAZULA olmuştuk. Beklenenden öte performans sergiledik hepimiz, kadın olduğunu sandığımız ancak tereddütle dansı keşfini izlediğimiz bir insan vardı da bizi pek ırgalamadı. Özgür ruh diye naralar atıyorduk en son aklımızda hala birileri. Limon a daha neler katılabilirdi ki? Fıkır fıkır bir geceydi enteresandı da sanki. Anadolu vardı, seksapalite vardı, işve cilve vardı, tarih vardı masal gibiydi.

Arkadaşlar vardı işte, biz vardık, bi' de ruhumuz vardı Antalya'da bir otelde.


ben daha iyi bir resim koyana kadar olan kişiler dahilinde bu kadar.

Cumartesi, Ekim 04, 2008

"Kartopu" Oynasak Ya


Esiyorum batıya doğru. Kelimelerim birikiyor içimde, dışavurumlarımı özlüyorum. Öykünmek gibi sudan sebeplere, özenerek; abartmak yaşananları. Kırkı çıkmamış bebeklerin gözlerini açamadığı günleri özlüyorum.

"Benimde Söyleyeceklerim Var" daki Umud'un, yansıtısı "Bitsin" başlığındaki son cümle gibi hayatım. Bilen bilir..

Tertemiz hissetmeği özledim. Köhne şehirlerin, varoş mahallelerindeki ıssızlıkları düşünürken korkardım eskiden, şimdilerde ise güven duygum tavan yapmış, benliğime sığmıyor; taşıyor, başka kimliklerce taşınıyor bedenim, korkmuyorum.

Can sıkıntımın altına sığınıyorum, kurduğum cümleler geliyor aklıma, kestiğim ahkamlar. Utanıyorum kendimden hatsafhada uzaklaşan benden. Ve yine utanıyorum. Denemek bile istemezdim oysa; kıskaçlar arasında kalma korkusundan. Nitekim kaldım da.. Benden almasına rağmen, nasıl da kakmıştı, herkes gibi.. Kendini birşey sanmıştı. Yaşadım, yaşayacağımda; istemesemde.

Aslı hükümsüz benim varlığımın, ben kirletmedim sayfalarımı, başkaları bulaştırdı kiri pasağı; bir entrikadır, aldı başını gitmekte..

Ezik olma çabasındayım istediğim ve istemediğim kadar.

Bulgurdan köfte, şehriyeden pilav. Üret, türet, yarat birşeyler. Sana kalmışsa. Kar topu oynasak ya bi' ara, sobanın közünde sucuk pişirsek, köze bulansa, pislense.

Ananemin o küçücük fırıldak denen şeyi nasıl da zevkle yere fırlatışını anımsıyorum da; ibretle izleyişim ve o sevimsiz aleti yere her atışımda bir türlü iki tur bile attırtamayışımı..

Özledim küçük şeyleri. Özledim. Kalan son elbisenin benim oluşunu. Özledim.

Cumartesi, Eylül 13, 2008

Kaldırım Serçesi


Silik bir yaşamdan sıyrılan küçüktür, körpedir. Yeni açılmış gözleriyle hayata daha temiz yerinden bakarken keşfedilir taze sesi.. Aşkı sever, kaybeder.. Çaresi bağımlılıktır artık..
Bilinmeyene..

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

RUH'a



Ruhum tacize uğradı ücra bir köşede, klas sisteme ayak uydurmak isterkenelimizdekinden de olduk.
Düşüncesizce yazılar yazılmış tümcesiz kalınmış.
Yapraklar geçti, çicekler açtı. Gözlerin aradıgı her yıl tekrarlanan katırtırnaksız ritmler.
anlam katılası yerler var açıklarımda.. Arayan mı bulan mı kaybolan mı dersin?
Benlik hayatını yitirse de ufak bir işaret bekler olmuş hadsizce.. Taşını, kurumuş otunu temizledigim, dikenlerini bile çıkarmadım
izlerin canımı yaksın diye.
Kıvrım kıvrım solucanlar vardı bedenin saydıgım yerde, oysa bir yıl önce gelincik tarlası bahşetmemiş miydi bana?
Bu hükümsüz dizgin dinlemez gücün, ey Tanrı sayılan!
Ruhumu sürükler oldu kıvrak tenlere..
Mutlu olmanın ötesinde tahtayla ayırdıgım taşlar var zihnimde, bir de kıpkırmızı bir gelincik! o kadar solmuşun arasından hala canlı oldugunu gösteren
ruh içinde kırmızı bir ruh!
severdi ya kırmızıyı, gelinciği yine geldim ulaştım sana müdanaa etmeden..
özür ve saygılarımla ruhum..

dey(ğ)iş'im

Can'a duyulan hasret büyüdükçe cana yakın olmaya layık gördüm kendimi. Bütün zamanların ona ait olması hoş değildi, hoş belki böylesi gerekliydi. Toprağı özleMekti güneş isterken ruhumu. Kollarında uyumak istedim bugün.. sana ağlamak..

bir ses duymak -bana seslen istedim- dokun, inan, güven, sığın, acizliğim geldi aklıma..
Ağladım..
Sustum..

Bana birşeyler söyle inanmak istiyorum anlaşılır olduğuma.

kıymetli zamanlar


Pembeydi zaman, lütufsuz gülmeler belirdi sonradan. Düşüncesizce söylenmiş sözler, yargılanmış hayatlara örnek oldu. Bitmeliydi bazen, bazense ertelemekti hasolan. Bir işçinin lavaboda bıraktığı izmarit çöpüydü hayat. Silsilesiz toplumlara nakledildi örneklemler. kimseler mutlu olmadı bu yüklemlerden. Kapatmalı tüm konuları, o söylemese de derinden acıtmaya başladı yaram. Sessiz olmak zorundaydım, paylaştıkça azalan tadım kaçtı.

Yüküm yine hafif, ruhum agır..
Yine taşımıyor beden beni.
Zaman yine koyulaştı!

01/07/2008-00:49

Keşf-i Ziyaret


kişisellikten uzaklaşmıştık. gidilesi yerleri belirleme çabasında bulunmadan bi' heves akyaka'ydı yolumuz. içimize yerleştirdigimiz ufak umutlar vesile oldular keşif duygularımıza. hava kasvetli ve hiç olmadıgı kadar havasında değildi. umutla çıktık ya yola elimizi kaldırdıgımızda bize önerilenlerin hepsini yapacağımız belirlenmişti zaten, bizden habersizce. bir yol çizdik adeta bize yakın olanlardan uzaklara doğru, tecrübesiz, belli belirsiz, az kuruşlu bir yol.. savunulası yanı kıvrak hareketlerle kendimizi bulma çabamızdı. karışıktık hepimiz farklı bedenlerde, farklı ruhlarda. unutulmaya yüz tutmuşlarımızı gönderecektik elimizde kalan son parçalarıyla.

Muğla-bulut-güneş-rüzgar-yol-yol-yol-yol-yol-tecrübe-Datça-Can Yücel-deniz-2/3 lük oda-yol-Hayıtbükü-deniz-yürüyüş-Ovabükü-yol-deniz-Palamutbükü-
gençlik-
Knidos-apağçi-
Serbay-kurtuluş-yol-Datça-deniz-Muğla-tecrübe.

Can'a Şarab döktük emri üzerine..

katırtırnakları şevk verdi adımlarıma, kokladıkça anımsadım kokunu.

güvenmesek de sığındık domuz vuran tüfekli abiye, arıcı aileleriyle güldük, teyzemden kısa bir film aldık. dağda kekik topladık. Türkiye'nin en güneyi ile en batısının birleştiği yerde buluştuk hatırlamak istediklerimizle. kaybolduk da kaybetmedik umudumuzu. ay tırnaktı hep en sevilenden. eve dönüşte özendik, utandık, sıkıldık, kızdık. kıramer geliştiren amca çocukları gördük. insan -hayvanlar gördük, tepkisiz.

sadekız, wereyda, hayat...

Çarşamba, Nisan 23, 2008

Bir Otobüs Yolculuğu..

yaşadıklarımdan birer kesit, etkilendigim her birşey.. Benden bişey..

Bir iki kelam etmek isterken dostlarla, iki feribot arasında dalgalara yansıyan ışıkların konuşmasını dinledim, uzatıp ayaklarımı bir hiçe..
Geride bıraktıklarımı düşünerek var olmak..
Beyazdı duvarlarla yan demirler, kahverengi bir bank boylu boyunca uzanırken yeşil tabanlı tutkaçlara, demirden sarkmayı düşledim, aşağıya dogru sallanmak.. Suya.. Huzura..
Sanki birine, bir yere kavuşmak için degil de, yazmak için binmiştim bu kez demir yığınına. Parlak ceketli, kıyma kaşlı adamlar gördüm, çıplak ayakları üşümüş teyzeler, şapkalı gençler..
Otobüste, Mardin şivesiyle kendini "İstanbullu"yum yalanına kaptırmış yaşlı bir kadın vardı yanımda. Karşıdan gelen "Topçular 1" feribotu degil miydi?
Tepedeki evlerin sudaki yıllanmış yansımaları, yakamoz.. Sigara içmeyi bilmeyen ama ısrarla nefes nefes çeken gençler gördüm.. Bir düğün ertesiydi yaşananlar, bir yere dönüş vardı, mutlak olan buydu, gereksiz çabalara girmiştim yeniden. Uyumalıydım.. Bebek ağlıyor, yanımdaki teyzenin o çok eskilerde kalan ağız şapurtusu bile tat katıyordu gereksiz zamanıma.. Dalmışım hayaller kurarken, yazacaklarımı düşünürken, beyaz atletli genç adam geliyor aklıma. Sanki her şey bana birşeyler anlatıyordu, farklı lisanlarda. Zevkliydi.. Keyif aldım.. Kimseler için degilmiş o yolculuk keşfe çıkmıştım adeta, yorum yapabilme hakkımı sonuna kadar sınırsızca kullanmak istedim, en özgür halimle. Kendime geldim..


hiç olmadıgım kadar yalnızdım.

Çarşamba, Nisan 02, 2008

Bir Bayram Arefesi

karakterimin tayini çıkmış fransa da "nice"ye. keyifli bir yolculuktu benimkisi. yaşamadan hissettim fonumda çalanla derinliği. bayram günlerim geldi aklıma. kapıdan hatunun girişi "bayramlıkların hepsi bitmiş, ama annen sana son kalanı bulmuş" deyişi ve gülüşü kocaman. atlamıştım kucagına endişesiz, beni ne halde olursa olsun zarif elleriyle sarmalayacagını bilirdim. griydi elbisem, askıları vardı kocaman, içinde filli bir beyaz gömlek. tarihime gittim, tekerrür ettiren yazgıyla yumuldum karalanası sayfalara.. yeniden.. nasıl da mutlu olmuştum o zaman şimdi hatırlıyorum da.. bütün gün bekledigim bir elbiseymiş megerse.. degildi, aslolanı şimdi anlıyorum elbisenin degil de annenin beklendigini. neler geçiyor akıp giden çerçevemden, bense nelere üzülüp nelerle avunuyorum. güvenmenin binbir türlüsü varken hala birinde kalıyorum. konuşmacı yok, sahne yok, oyuncu da yok. bir ben kalmışım zamandan çaldıklarımla. küçücük bir kızken, hayat ne kadar da güzelmiş diyesi geliyor insanın, hayata. kırılgan bünyeye geçişim zor olmadı, beni içine alırken bana sorulmadı, sorumlu olmak..!

öyle bir şarkıdır ki dinledigim, tarihimi tekerrür ettiren, beni, en anlamlı, en gerçek, en sıcak, en tatlı zamanıma götüren.. bir döngüyse yaşanan ben en tepedekine, en eskime dönmek istiyorum, sınavsız.

kendim, şahsen, bizzat, ben..


yeni sekmeler katılmış, bir tutam saygısızlık haddine. yaratıcı bir fikir lazım bana.. daga taşa çıksam, çicege böcege karışsam, denize girsem de bogulsam ya. buz kesse elim ayagım. martın geninde var sogukluk, e nisana da girdik, nedir bu sancı? kavramsal donanımlar yüklesem hayata karşı, her etkide ben kazansam tepkimle.. düşüncesiz soyutlugunu al üstümden, karman çorman ettin yine içimden geleni. uyumalıyım, bir şarkının özütü içine akar ya, sırıtmaz, tam oturur, o misalsin "Another Day in Paradise".. kimlik bilgilerini girdim işvenin. yeni şekiller sokmuşsun hayata.. iyi de olmuş, yaptıklarımdan sorumlu olma hissini düşünürken, vazgeçtim gerçeklerimizi bir kez daha görünce. senin üzülmenden daha çok üzüldüm yine.. yine kanadı burnum, çıktım gereksizlikten, başım yine agrıyor.. beynimden gelen sancıyla.. var bir keder bana dahil olmak isteyen ama kaçıyorum ondan da...

Pazartesi, Mart 24, 2008

ikilemeden doğaç..


bugün tüm eski aşklara.. en ufağından en büyüğüne, en karmaşığından en saf temizine. ders felan hikaye. en nihayetinde insanız değil mi? öylesine yazılmış bir şey ya. bir yerde göz göze gelmemiz yetermiş ya zaten
................
eskilerden açılan sayfalardan bişeyler seçerken, belkide onlardan ne kadar uzak (yakın) olunmak istegimizi göstermeye çalışmışız. çöktü bir yerlerde liseden mi? en sevilen mi? esmer olan mı, kumral olan mı? yoksa sadece bal gözleri mi?.. leonardo di caprio nun yakışıklı oldugu yıllardan estantaneler...(=)
..............
posta gazetesinin verdiği saçma star posterleri. ilhan mansıza tapan minik lise hatunları. kurtuluşta bir börekçi. hacı hüsrev çingeneleriyle bir yolda mozaik ya. kültür sentezi bi yerde hayat okulu herşeyden önce. karşı komşu. pencere kapalı, perde kapalı. her akşam devir teslim rakıyı şarabı. en güzeli uykunun, en rahatı, en paspalı yaşamın. beşiktaşın en dalgalı zamanları. defile çalışmaları bulvarda. dolmuşla taksim, beleş tepeden kız kulesi. ve taksim ya=)... en güzel yeri gençliğimin. zaman akıp gitmekte süpürmekte ne varsa yaşantılar dahil. her sevilen taksime getirilmekte. kat kat büyümekte karnı geçmişimizin. siroz başlangıcı gibi.
.................
feshane den iskeleye yumulmaktaydı şarap elinde erol. yanında cano, dost, ozzy, iki de salak hatun (kullanmalık).. tekerrür etti tarihim sızıntılarım ilavelerimden çıkarken. şarapçı amcanın gözlerini büyüterek baktıgı rakımızdı rüzgarla dalgalanan saçları, masmavi gözleriyle... mezarlık dayakları.. pierre lotie den seyri aleme dalmak tavşan adasına, bitişimin yerine göz gezdirmek.. bir dede bir anneyi beklemek.. onlardan cilveler sunmak hayata.. kırılgan ruhlarla avutmak gözleri, birilerinin geçişini beklemek.. çılgınlar gibi seslenmek, emel in balkonundan bal gözlüge.. trajik işte keşmekeşin içinden seçilen yırtık hüsranlarmış.. yokuş yukarı çıkarken tıkanmalarımız da zevkliymiş, kaybolmalarımız mezar aralarında...güzeldi.. güzel kalıcak.. kalmalı.
................
spor ayakkabı giyme cezası. 3 geç bi tam gün devamsızlık. sağlık ocağı raporları.. ellerimizle boyadığımız duvarlar. koridor aşkları boylu boyunca.. ve etek boyu. alındığı gibi paysız kısaltılan.
...............
koşuşturmaca içinden seçtigimiz hoşluklar. güvecin yıllanmışlıgından gelen kıyma kokusu.. ilk dükkandan yenmez ama ikinci olan hani handaki minik dükkan.. bir de eker ayran. okuldan kaçılma geyikleri, metin in sopayla kovalaması, testereli bir genç, baltayla topuk yardırmalar.. heveslerin intikamı. aralarda kalmalar sevilenle sevenler muhabbeti..klanda içilen bira, ays ti, küçük saydıklarımın meyve suları. spartaküsün karabiber kokulu tostu.. son sene korkusu, heyecanı, endişesi, kuraklıgı, çoraklıgı.. yitirilenler.
................
velhasıl kelam büyüyüverdik. daha doğrusu öyle sandık. koşarak uzaklaştığımız avlu yabancılaştı bize. sandık ki üniversiteye kapağı atınca herşey tas tamam olacak. bitecek derdi herkesin. ebeveyn mod off olacak..uzaklaştık arkamızda istanbul. yol aldık bandırma izmir aydın.. vardık muğlaya. öyle küçücük öyle kendi halinde. 100 yaşında teyzeleri var. caanım ege. nasıl da sarıp sarmaladı. unutturdu herşeyi. açtı kollarını. marmaris, akyaka, bodrum, fethiye. güzelliğine kapıldık gezipdurduk haliyle=) okulu yazın da sevdik.. ev idare edip hayat idame ettik 3 er 5 er. gece gündüz bilmedik ama otokontrolü yitirmedik. kırsalına gülüp geçtik de saçlarımızı boyatmadık=) öyle ya feleğin çemberi istanbuldu.. biz oradan geldik.
...............
kazandıklarımız, şimdilerde bizlere eklenen etiketlerimiz var, insandan saydıklarımız.. çatı katının üçgenimsi camından bakıp yüksekligin korkusu da degil beklentisiyle sevindik. oldugumuz yer, dostlar, sevmeler kaldırım geyikleri.. itip kakışmalarımız.. kırmızıdan, sınav arifesinden sıyrılan yıgıntılarımız.. çalışma arası.. akyaka nın metrelerce koşulmasına ragmen bitmeyen sığlıgı, iskelede denize döktügümüz "yetti be şevki" yle birlikte attıgımız kinimiz hayata olan.. bekçinin izin vermeyişi "gamra bakıpturu"nun çevikliği.. güldüklerimiz agladıklarımız, tekne turu yanıklıgı, yüksek atlamalar, deniz hayatına yaptıgımız dalışlar.. oynaşmalar su altı geyikleri, su üstü develeri.. deniz inegini sağmak.. fonda kristinla yazmak sonu olmayanlarımızı.. belkileri hanileri keşkeleri düşünmeden ötelemek arta kalanlarımızı.. ve yine bir yaz daha geliyor sondan ikinci kez.. içimizde taşıyacak olduklarımız, sırtımızdan eksilmeyenlerle devam ediyoruz kıyametin içinde.. neresindeyiz bilmeden çözümün.
sonumuzun olmaması.

Cuma, Mart 21, 2008

sancılı sayfa'm

ambulans sesi, demir dograma sesleri, arabaların çıkardıgı yogun motor sesleri, fonda olmalı çalarken, mecalsizce yapraksız sayfalara yazmak geldi içimden. nerden başlayacagımı bilmeden başladım kusursuz olsun istiyorum. içimdekiler dışıma vurmaya çalıştıgım ama her seferinde bir güzel örttügüm yanlarım..

hatrımda kalan koyu bir ten.. aglamaklı bir çift göz, kalıntısız bir tek söz, anlamsız dökülen yaşlar, ellerinin yüzümde dolanışı, saçtaki dokunuşlar, fikrin yoruma kapalı hali.

savunan bir vefa.

atfedilen sunumlar, yoksayılan vedalar, bir kandil, loş ışıgın altında yanan iki can...

Cuma, Mart 14, 2008

kime ne? nasıl? nerde? ya bu ne?

planlanmamış hesaplar vardır insan hayatında. nasıl nerden başlanılacagı bilinmeyen ben attım en hafiften adımımı.. başlangıcım ya! en dipten çıkacagım yola. bir sırdaşla belki de tek başıma..
korkulası yönlerimi bırakalı ne kadar uzun zaman olmuş sevilesi yerlerim tükenmiş. ben sevmeden de olsa yaşayabilmek amacındayken. asıl istegim sevilmekti tabi ki tercihleri degişmeyen bir insan arzulardım bende. kalbinin yavaşça ama benimle attıgına sevinecek, yakıştı mı elbisem dedigimde utanacak, örtüler giyinecek, giydirecek çekimser erkegim olsun isterdim..
korktugum olmasın tanrım, tanrım dedim sana çekindirtme beni paylaştıgımı düşündügüm adama karşı. nefes alışım zorlaşsa da aptalımsı yazıların akabinde tutsamda kendimi, çıkış noktam sen olmasanda buluyorum eninde sonunda bir yer kendime her zamanki yerimi...
ben bulmuyorum sanırım artık, kendiliginden beliren bir uç buralar.. virüs yolla belki, belki bu sefer tüketirler sayfalarımı.. yoksa benden olmayanı daha fazla ögretmek istemiyorum bu düşsüz yaratıklara.

"bana neler dedirttin lanet olsun ey adam. ben bişey bilmiyorum. sadece içimden geldigini yapıyor içimden geldigini çalıyor, onunla baglanıyorum kopmuş tutuksuz noktalarıma..."

kifayetsiz kelimeler ya beni anlatamayanlar. sadece a ya basmak ne kadar zor işmiş meger. hele ki okumadan yazmak. sadece kükrüyorum tükenmez tükenenlere. hani seviyordun be vefasız... ürktüm artık istesen de senin ona yazdıgın kadar üzülemem sana.. kendi hayatımdan aldıgım tek varlık ortada zahi olmuş vaziyetlerde...

amanımsı kelimelerin de a.q. umursuzca umursamıyorum, iki agaç altında oluşunu. bir yakın dostla, iki yakın dostla paylaştıgım keskinsiz zavallı roman benim anıtım. nasıl bırakıp geldim seni, senleyken... bir günmüş benleyken ..yakınımdayken nasıl da yıpratmışsınız habersizce..


bu bir mektuptur sevgiliye yazılan.. hüzün mü anlatır sevgi mi henüz ayırt edemedim ya önemi de yok zaten tek bildigim sadece tek bir bakıştır bana bişeyleri anlatan.. kara kaşlar ve kara bir çift göz...

Perşembe, Mart 13, 2008

küçük o daha

küçücük bir nottu kızı üzen..
öncesi oldugunu, varlıgını koruyacagından korkardı hep. korktugu başına gelince anlamıştı bunu yapmaması gerektigini. eksilecegini düşündügü anda yıpratmıştı zavallı bedenini..

inanmıştı bu kez dogrudur demişti. herkeslerde inandırmıştı. nasıl bir oyunsa bu içine almıştı herkes, sanki herkes bilinçli bir şekilde hiç utanmadan yapmıştı bunu. severdi bazen sevilirdi ya ruhlar sadece severmiş meger. sevilmek ne zaman haddine düşmüş ki! sıgınmakta haklıymış nostaljisine. korunacak, güvenecek tek yeri oldugunun farkına varmaktan bıkmazcasına devam ettirmiş küçük gördügü yıprangaç hatayı. yıprangeç demeyi ögrenmiş.

elleri üşümüş yazarken karalarken sayfaları. silip silip yeniden yazmış tüketmiş varlıgını, varlıgından saydıgını. "neden yazdırır eller bana bunları?" diye sorgulamak zorunda kalmış herşey bittikten sonra. fondan sevilesi bir müzik çalarken titremeye başlamış, aç duyguları bedeninin basıncını çekmiş.

her itirafında yıprandıgını söylemek istermiş elbet. tutmak istemiş ama kaybetmek ona göre olmadıgı için yine susmuş. rüyalarda saklarken kalbinin bu denli fırlatıldıgını görünce verdigi öğütler gelmiş aklına. ne gerek var ki derkense bitiyorlugun içinde bulmuş kendini. susma suzan anlat derdini.

konuş artık! erteleme! kesiklerinden ürkme! acıtır belki öldürmez! hoş ölümden korkmayalı yıllar oldu be güzel anam. acı tecrübeleri ögreneli çok oldu. erken olgunlaştın.

"haketmedim yanındayken yalnızlık çektirilmeyi, seninleyken bile özlerim derken şimdi bu da nesi be çocuk fikirlim. boşluklarım var şimdi hadi tamamlamaya çalışsana bulamıcaksın bu kez. gizledim senden herşeyimi. haketmedim... haketmedi.. haketme.. haket.. hak.."



"küçüğüm beni yalnızlıgıma bırakın..." aldatmayın

Pazartesi, Mart 10, 2008

kargaşamsı karmaşamlı benli onlar

karakteristiktir anlar olur ki tutamaz dökersin kelimeleri. tırmanışa geçer istemsiz düşüncelerin dökülmek istercesine. öyle doluyum ki bu düşüncelere... yaşananlar, canlar, tükettim. uzakta beklenenlerim var, beni bekleyenler var. korku dolu bakışlar ardında okudum başka bir candan dökülen ince ince hazırlanmış sunuyu, özel ve önemlilerin özellikle seçildigini hissederek okudum. uyandı bende de zamandan seçmeler. minik elentilerim ardında gizlediklerim.

üşüyorum ısındıgım, sıgındıgımı düşünerek..


ürkütme beni.. azaltma.. seyreltme.. sogurma.. tüketme..

korkmuyorum...sana dönüyorum.. senden gelenleri tekerrür ettikçe..öyle işte..!

Cuma, Mart 07, 2008

kedi "zozi", insan ve türevleri


hayattan haber beklemek yorucuymuş, canların telaşesinde kıvrak hamlelerle cevaplar vermeye çalışmak da öyle. endişeyle kapattıgım gözlerimi açmam da buhranla oldu. ürkek bir haldeydim uyurken, sana yazacagımı düşünerek buğulanmıştım. sabah 6.30 civarları gördügüm bir rüyaydı bana açtıran gözlerimi, sendin rüyamdaki. uyandıgımda ise ateş gibi yandıgımı farkettim. yakınlarda buldugum kagıda karaladıklarımdan sonra dalmışım: "ilk gecen, benimse ilk sabahım. uyandım erkenden hayat diye! ellerim ayaklarım alev topu gibi, içimi sıkıyor. neden böyle oldum derken sanırım sebebim belli.. gittiginden bu yana haber beklemek ulaşılamamak, ulaşamamak can yakıyor, el ayagın ne haddine...!" böyle bitirmişim bana bıraktıgın cümlelerimi halbuki biraz daha beklesem senden gelen mesajın sevinciyle uyayacakmışım. neyselerimi, keşkelerimi bırakmıştım uzun zamandır. içim az da olsa rahatladı.

bir parkın ortasında insan olanla bira içmek, şarkılar söylemek gibi... zoziyi, zozileri sevmek gibi.. ürkek, korkak, kaçan gözlerle bakan zavallı kediler gibi kıtırdata kıtırdata özlüyorum gidenlerimi...

Çarşamba, Mart 05, 2008

sade kız ile arkadaşlık


arkadaş!

nasıl bir terimsin sen? arka kelimesi, arka çıkmak fiili, korumak kollamak, bişeylere -daş'lık etmek ..sırtını dayarsın işte.. pekiştirirsin her görüşmede, her şarkıda, her yerde çekinmeden..


bir gün de aşık olursun seversin kafiyesiz, redifsiz. uyum aramadıgın içinde takılırsın sillesine.. adım adım yaklaşarak sevmeye çalışırsın...ve olaylar..


sade kız bir gün sanatkar sevdicegi ... ile buluşur kanlıca'nın sakin havasında. hayatın güzelliklerinden bahsederlerken güzel ya! sever ya! arkadaşından bahseder. renkli görünümlü, güler yüzlü, eglenceli arkadaşını anlatır sevdicegine. derken buldukları en yakın telefon kulübesinden ararlar yanlarına çagırırlar renkli kızı. sade kızın sevdicegi sanatkar çocuk , renkli görünümlü kızla tanıştıktan sonra onu alay konusu haline getirerek sade kızı üzer. renkli görünümlü kız aralarından ayrıldıktan sonra sanatkar çocuk sade kıza, arkadaşından hoşlanmadıgını söyler...
aradan geçen zaman;
iş vesilesiyle şehirden ayrılmak zorunda olan sade kız sevdicegiyle vedalaşır. ilerleyen günlerde görüşme zorlugundan dolayı birbirlerini özlemeye başlarlar. sanatkar çocuk ile renkli görünümlü kız bir gün eminönü-kadıköy vapurunda karşılaşırlar. kadıköy'de çay bahçesinde çaylarını yudumlarlarken birbirlerinden etkilenmeleri sözkonusu olur ve istenmeyen olaylar gerçekleşir.
sade kız istanbul'a döndügünde yaşananların farkına vararak arkadaş dedigi sözde renkli görünümlü kızı hayatından, sevdicegim dedigi sanatkar çocugu da hayatı olmaktan çıkarır.


şimdilerde ise sade olmanın güzelligi, en tartılı sözlerle vermiş oldugu vedalarıyla hayat mucibesine devam etmektedir.



sade kız seni seviyoruz...(=

Salı, Mart 04, 2008

görünmez kadın -SBKD-


kelamlar edilmiş, gülünmüş eglenilmiş, ifadeler verilmiş tanımlamalarla. acıyan bir yer kalmış, odagı. adım atamaz hale gelerek körelmiş, kötürüm düşünceleri yüzünden tıkanan bedeniyle varlıgının arasına sıkışmış. tekil insanların koluna girip, oyunlar oynamış onlara da, onlarla da...kısıtta saklamış, korumuş, kulagı kanayan kediyi.

--cadde başında görmüş O'nu en son, sabahın körüymüş bir chevrolet miş O'nu alıp götüren, 56 model bir kamyonet. yaşlı bir amca birde O varmış kamyonetin arkasında. yaşlı amca çömelik otururken bir yandan da elindeki mendili soluyormuş, soyulmuş düşünceleri ardında... veda ederken amcaya takılan gözlerini çekmek istememiş, O'nun yüzüne bakınca olacakları düşünerek. destek almak için arkadaki çitlere tutunmuş dikenler, batmış ellerine, dikenli teller.. kamyonet horhor sesiyle ilerlerken sadece bir el görünmüş uzaklaşan hayatın ardından.. dönecegi aşikarken kapıldıgı hezeyan yüzünden titremiş soguktan donan bedeni.. günler geçerken mektup beklemiş küçük kız aldıgı haberler yanında, çektigi acıyı bastırmak zor olanı başarmakmış hep yazmak istedigi hikayesine başlamış, anlatmış olanı biteni, bitirmiş mektubu, zarfı kapatırken daha anlatacak ne çok şeyi oldugunu anımsayarak kaçmış mektubu öpüp salmış habere...--


nice zamanlar oldu, yaşadım, yaşlandım tom waits sardı her yanı şimdi argın sesiyle dinleniyor ruhum. son bir kez daha, son bir kez daha, so.. sarılamadım
bitmedi s b k d larım...


yanındayken yaşamak vardı ya uzaktakine dayanamıyorum...seni seviyorum...

damlalarımda saklısın...

hakiye


kemirgen zamanın degişken ruhlarını tanıdı. düşük ölçütlerle hazırlanmış topluluklar vardı, geçtigi yerlerde. kalıntılar içinden sıyrılamamış çırpınamayan balık misali kokuşmuştu ruhu. kafasını görmek istemeyen insanlara yedirildi, farkına varılamadan. farkına varamadı, o bile, düşüncesizlerin düşledigi kabuslara girince. istemli boklar degillerdi, dedi her kalan solukta. güvenin sarsmış oldugu güvensizlikte küçük bir balıktı işte. fışkırdı sonra bir grup su arkadaşı ve diger balıklar. bir yerlerde onların çaresizliklerine, aldanmışlıklarına, kandırılmışlıklarına bakarken daha da absorbe oldu çekilen sudaki ruhu. geçmişi düşündü, bir bedenken ki hallerini... yüreginde topladıgı kirli kanı nasıl da temizce minik bedeninde dolaştırdıgını. birilerinin midesine giderken, yutulmanın verdigi acıyla canı daha da yandı. küçücük burnuyla sadece besin aramaya çalışırdı oysa ki!



neden ayırdılarki bedeninden...

Pazartesi, Mart 03, 2008

baş harfler!

bizim bi arkadaş var insan dediklerimizden arkadaş diyorum ya en oluru yaraşırından..geçenlerde onun yazdıgı bişeyi okurken dikkatimi çekti de, hep hüznü kederi mi yazar insan!

mutluyum bugünde belki istediklerim olmuyor
belki sevdigim yanımda degil,
belki sevdiklerim mutsuzlar,
belki hayatı hala sallamıyorum
belki ..belki .. işte
böylesi midir mutlu eden insanı böylesiyse de iyiymiş
degişikmiş huzurla mutlulugu ayırt edememek, güzelmiş vesselam

baş harflerden bişeyler çıkarırmış birileri özenmiş...
olsun desemde içime yer etmiş azbuçugundan
katlandık işte..kelimeler hafızamda degil ama görüntü yerinde hala


neyse ki kırılsak da tamirimiz var, herşeyi bilelim derken bildiklerimizden de olduk iyi mi..

peh!

Pazar, Mart 02, 2008

öyle sevmem ama


hakedilenler yaşanmasa da dönem geregi zaman geregi başa gelen çekilir senfonisi yine tepemizde döner durur. adımlarını savunmasızca savurursun ama dikkat etmen gerektigini farketmeden.. birileri bişey diyecek yoktur ki olmamıştır. hayatında nefsi mudafaa yla tanışalı yıllar olmuş bıçak çekmişsin canından canını alana.. söylememişsin kimselere söylenmez ya icabındandır.. ben öyle sevmem ama yaptım işte..


fonda bilmedik bir müzik degil zerrin çalıyor, zerrin özer, çok dinlemem ya "şimdi rüyalardasın" diyor! vay be anlatılan en iyi kelammış benimle ilgili..

öyle sevmem ama yaptık bir kere girdik aşkın bilmem nesine.. korkaraktan..(=)

yoruma açık yerlerim kabardı bugünlerde, gitti ya! özledim! her gün dememe ragmen duymak istedigi bu degilmiş gibi gereksiz mevzularımız var derbeder karakterlerde..
gereksiz..
öyle sevmezdim ama bulaştım monogami geregi degil benimkisi sevdim akıdeş!
degişik de olsa sevdim. bilmesemde nasıl davranılması gerektigini yanlış mı yapıyorum diye sorgulamadan sevdim..
karmaşık yapılar içinde kargacuk burgacık yazıların arasındayım fes başıma..
sevimsizce ..
dışarı çıkmak zor geliyor havada kokusu kalmış.. tende tadı.. canda izi.. parfüm mü hatırlatan ama çıkarmadım t shirt ünü.. böcegi yanımdan ayırmadım sen yokken...


öyle sevmezdim ya sevdirdin..

Cuma, Şubat 08, 2008

isimsiz

kirlilikler çekti işvesiyle ruhumu içine
yorgun ruhlarla avundum sahte miydi anlayamadıgım yerlerde..
zamanlarım daralmıştı ararken bir omuz , ben mi daraltmıştım olmayan zamanı
çakır keyf dizginsiz muhabbetler ederken, unutulurmuş derlerken
nasıl da savunmasız hale gelirdim her seferinde kendime
mecnun dediler leyla dediler saçma dedim. susun!!
körelmişler bi yerlerde unutmuş birileri bu kör nankörleri
nasıl tepkisiz katotonik şizofren olmuş en tehlikeli yaratıklar bile
geçmiş sana döner mi hiç??
gelecek senden bekler mi ?
sen mi beklersin yokluklarda avunmak adına
güzel bi yüz usulen belirir ya hoş çelişkiden kaçarken sevdigini anlamaya çalışır çogu
neyi neden nasıl sever insan??
sorun mu var sorularımda ?
anlamaz anlayamaz hiç bir canlı sen yokken sensizligin ifadesini..
herkesin ki farklıymış benimki apayrı hatunum..
serseri gibi dagıtmak istiyorum yine sıgınıcak limanlarım sıgınmışken başka korkuluklara
her izleyişimde her dinleyişimde her görüşümde açılıyor sayfamız zamansız..
özledigini anlamak da zor özlemek de en acısı da bilememek nasıl oldugunu..
cezalar verilir elbet en özeli yine sende.. yine çektin en cazibinden alakayı


korkutma içimi seni bekledim..bugünde..

Cumartesi, Ocak 12, 2008

veda..


yıpratır çogu zaman gidenin yolunda yollanmak, zamanın yudumlarını yudumlarken bogulursun. gidiyor ya ardından bakakalıp, "kalıp" olursun. ince saz söylemiş ben degil vedalar firardır da "sakla beni bulmasınlar sabaha kadar" diyen birine nasıl veda eder bir müslim, gayrimüslim, insan ulan! insan! mevsimin bitişi dönüşsüzlüge, son vapura döner zordur veda etmeler. korkutur, acıtır, can yakar. ederken de yakar edilirken de.
etmeseydik vedamızı.. etmedik de "hep aklımdasınız" diyen birine...

mezar

durak noktamız. dengelerin buluştugu sözde hükmün verildigi zekaca tanımsız, duygusal baglamda yaşamın en kötü belki ama kişiseliz ya a.. k..! sevdiginse orda varolan pardon yokolan, hani dönüşsüz olan, o zaman huzurun yeridir vesselam.beklentilerin zamansız alır seni tıpkı onu senden alanlar gibi yorumun en alasını yersin ...mezar işte

geçmiş

gelecekten yozlaşmış, üstüne kirler pasaklar bulaşmış, korku dolu bakışlarla donuklaşmış mat tarih. zevkin utandıgı, hayatın sakındıgı bir iki cümledir anlatılmak istenirse şayet. yorumlar yoktur çogu zaman, zaman ya geçmiş ne kadar geçmiş de olsa katacak ya en katmerlisinden cefayı sefasızlıgına, indir-di darbeyi -di'li geçmiş zamanda, indir-miş zamanı miş'li geçmiş zamanda. mutluysan mutluydun be insan, korktuysan da korkmuştun, kaçmışsan da kaçmıştın, sevmişsen de sevmiştin en miş'lilerinde...

yagmur

sorumsuzca ıslanmak, evine gitmek istemeden,sıgındıgın bir dost omuzu,paylaştıgın pek çok seydir destekçin. yanında olanlara sahip çıkarken hiç ummadıgın anda çalar telefon; "merhaba" dersin ses:"sizi unuttugumuzu sanma" demektedir. anlamazsın bir müddet anlamlandırmaya çalışırken ey dost sen miydin beni istedigimle kavuşturan, yoksa istedigim mi bana kavuşmak istedi? anlamak ifade dışı, neyseki zor zamanların fedaisi yine terketti beni, cellat. seninle uyuyacagım kavuşmak istedigim! sadece seninle uyanmak için.yagmurlu bir gündü sorumsuzca ıslandıgım ve ıslattıgım.

ruhi'm

çocukken yarattıgım kahramanım.yıllarca yaşamayı sürdürdük birlikte uzun ömürlü bir ilişkiydi bizimkisi.sürer de dedik beraberligimiz, ben yaratmıştım onu, benim istedigim gibi biriydi.başlarda kumraldı sonra büyüdükçe esmer oldu bal rengi gözler taktım, yeşile çalan gözlerine.kahverengi saçları zamanla siyah kıvırcık oldu.çirkinleşti büyüdükçe ayıpları arttı, sakınırken onu kendimden bile gizleyemez olmuştum hedeflerimi hırslarımı.kırık düşlerde saklanan sakıncalı düşüncelerim arasında gizlemeye karar verdim ruhimi.hoş ben sakladıgımı sandım o çoktan gitmiş ruhlar alemine.hain ruhum! sen de mi bre zındık?aslında yokmuş büyüyünce ögrendim,keşke hiç büyümeseydim

can'a


donuk zamanın boş sayfalarını karıştırdım dün.. yaşamla ölüm arasında kalmış o ince vebali gördüm.
yanımda olmak istermişcesine kucakladı beni.. bende onu.. varlıgı nasılda varmış yoklugunda bile.. becermiş en uzaklardayken de hayatta kalabilmeyi pek çogumuz yapamazken, boşken.. rüya mıydı? hayal miydi? istek miydi? sorumsuzca gelmişti. bu degildi önemli olan gelmişti ya, rüyaydı aslında en güzellerinden.. yaralıydı yüzüm koşuştururken, bi yerlere yetişiyorken tam da o sırada yaralı yüzümü sarmaya gelmişti... o an en berbat eczane bile tertemizdi hijyen olmuştu adeta.. sevdi yüzümü sağ yanımdaydı yaram, önce acıdı, sonra kapandı, sonra iyileşti şefkat görünce.. özlemiş..
saygılarımla ruhum..